ÇARK-I FELEK CEPTE

by dekotren

ÇARK-I FELEK CEPTE

Bin dokuz yüz ellili yıllarda Marmaris bu kadar betona gömülmemiştir. Müstakil tek katlı evler varmış. Turizmin ruhu bile yokmuş o zamanlarda. İstediğin arsayı, araziyi alabiliyormuşsun

Bir öykünün adını duydu önce, sonra peşine düştü. Karadenizli bir inşaat mühendisiydi. Balayını Marmaris’te geçirmişlerdi. Varlıklı bir aileden gelince balayına ayırdıkları miktardan arsa alıvermişler. Balayı dönüşü arsa sahibi olarak, kazançla İstanbul’a dönüvermiş çiçeği burnunda çift. İşleri tıkırında giderken hiç akıllarına gelmemiş arsaları. Varsılın malı damlasa derya olur demişler ya onun hesap Marmaris’e çok sık tatile gelince arsamıza konut yapalım diyerek, üç katlı apartman dikmişler. Eşi çiçekleri ve bahçeyi seviyormuş. Arsanın bahçesine meyve ağaçları, günlük vb ağaçlar dikmişler. Menekşe Hanım’a yakışır diye Menekşe olmuş apartmanın adı. Menekşe Hanım biraz açık saçık giyiniyormuş. İleri geri laflar sözler dolaşır olmuş mahallede. Biraz pirelenmişler yerlerinden.

Çiğdem kapı girişinde sarı sarı kokulu mimozaları gördü. İçinde erik, kayısı güller olan bahçeyi gördü bayıldı. Birinci kat hariç diğer katları ihtiyaç doğrultusunda satmışlardı. Arka taraftaki apartman sakinleriyle tartışmıştı, gürültü ve bahçeye atılan çöpler yüzünden eşi Menekşe Hanım… Arka cephedeki apartmanda sekiz, dokuz çocuklu aileler oturuyordu. Apartman hayatı onlara göre değildi. Geleneklerine göre yaşamayı sürdürüyorlardı. Evin yeri güzeldi, komşu da önemliydi sonuçta. Çiğdem biraz ürkse de ev içine sindi sanki ahşap dokulu kapı ve pencereleri hoşuna gitti. Hiçbir evde kalorifer yoktu burada vardı; mazotla çalışıyordu. Üstelik evin klimasını, güç kaynaklarını da bırakıyorlardı.

Hayat bu ne zaman ne olacağı belli olmaz. Çiğdem anneannesinin sözünü bellekten çıkardı gün yüzüne. “Ne oldum değil ne olacağım? Demeli insan.” Çark-ı felek işte herkese farklı dönüyordu. Kim bilir bu varsıllık kaç yürekleri yaktı geçti. Son daireyi de satıyorlar. Emlakçı da gezdirip gezdirip buraya getirdi.” Bu evi de beğenmiyorsanız” deyip yüzlerimizde bakışlarını gezdirdi. Borç harç olmadan ev alamaz ki orta gelirli aile. ”Borç yiğidin kamçısı” demiş atalarımız.

Çiğdem ile Servet on üç yıllık evliydi. Biricik kızları vardı genç çiftin. Adını Duru koymuşlardı. Duru genç kız olmaya adaydı, ortaokula gidiyordu. Kirada gelip geçiyorlardı. Sel felaketi de sanki onları kovalamıştı. Kirada geçirdikleri iki ev de tüm eşyaları, kitapları, çeyizlik eşyaları çamurlu sudan nasibini almıştı. En çok kitaplarına, fotoğraflarına üzülmüştü Çiğdem. Çok azını kurtarabilmişlerdi. Servet daha metanetli davranmıştı.” Olacak ile öleceğe çare olmaz.” Diyerek, çark-ı feleğin bir nevi sillesini yiyerek devam ettiler hayatlarına. İçmelerdeki ev sahibi birkaç ay kira almamıştı, yardım etmişti kazazede aileye.

Çiçekleri çok severdi çiğdem adı gibi. Kiralık evlerde oturuyorum demez vita tenekelerine, zeytinyağı tenekelerine renk renk burcu burcu kokan karanfiller, sardunyalar dikerdi.

“Nedir bu senin çiçek merakın.” denilse de hepsi renk renk açmaya başlayınca dediklerini yutarlar.

“Helal olsun!” diyerek alkış tutarlardı. Komşudan peygamber kılıcı almıştı dört yıldır saksıyı doldurmuştu. Neredeyse boyu bir metreye yaklaşıyordu. Minik minik kokusu dünyayı tutan çiçeğini görmek kısmet olur mu ki diyordu onu gören gözlere. O sene Hıdırellez’de bahçede gül yoktu; dileğini peygamber kılıcına yaptı. Kibrit çöpleriyle hane yaptı. Ev dilerken sudan uzak olsun, ferah olsun diye ekledi. ”Ev istiyorum başımızı sokacak kutu gibi bir ev” dedi Çiğdem. Hayat arkadaşı güldü.

“Çocuk gibisin. ”diye gülüp geçti, inanmadı dileğin gerçekleşeceğine.

Büyük bir sel felaketi yaşadılar yine. Peygamber kılıcı suda kalmıştı eridi .Felaketinin ardından muhteşem güneş doğmuştu sanki. Dilenen dilek gerçek olacak gibiydi inanılır gibi değil. Bir dağın eteğinde Menekşe Apartmanı. Kapının girişinde sarı mimozalar. Evi beğendiğini belli etmişti Çiğdem oysa mırın kırın ederek fiyat indirimi yapmak gerekirmiş. Bulmuşken kaçırmak da var diye düşünmüştü. Emlakçı ofisine götürmüştü. Servet Karadenizli mühendisin çenesinden sıkılmıştı bırakıp gitmişti eşini akrabalarıyla birlikte.

Evini övmeye başlamıştı. Bahçeye ilgisini gördüğü için

“Bakmaz kimse bahçeye. Sizindir orası.”

“Kapı girişindeki zerzevat yeri de size ait.”

Adam ha bire konuşuyordu, oysa anlaşma filan yoktu ortalıkta. Çiğdem evi yeniden hayal etti. Her odadan sonra balkona çıkılıyordu. Marmaris yazında balkon şarttı. Çarşı içindeki ev kocamandı, dört odalıydı, çok da uygundu fiyatı. Oturulacak balkonu yoktu, gürültü çoktu Bu ev güzel dedi yüreğine.

Çiğdem ilkin mimozaya bayılmıştı eve değil. Evin içine girince ahşap doku dört tarafı balkondu evin.

Serveti aradı” Beğendim bu evi alalım.” diye ısrar etti.

“Beğendiysen alalım, ancak çenesizle beni muhatap etme!” dedi.

Karadenizliler alınmasın sakın ha uyanık olurlar demişler bir kere. Nuh diyor peygamber demiyor indirmiyor fiyatı. Emlakçı alacağından vazgeçti onun inadı bitmedi. Tam anlaştık deniliyordu ki arada 1.000 tl gibi eklenti geldi oturdu. Emlakçı çay, kahve, diye ortamı yumuşatmaya çalışıyor. Hava buz gibi… Çiğdem vazgeçme noktasındaydı. Kim geçinir ki bu adamla. Eşine acırım.” dedi içsesi. Anneannesinin lafı geldi masaya oturdu. “Mal malamatı* örter.” Çantasını topladı, kendini düzeltti

“Çıkalım biz kalsın sizin güzel eviniz.” diyecekti ki…

Birdenbire” Çocuğunuz var mı? Dedi mühendis.

“Çocuğumdan size ne diyecekti ki kolundan tuttu emlakçı ve ablası, eniştesi.

“Sakin ol!” dediler Çiğdem’i oturttular koltuğa.

“Var efendim var kızım var!”

“Okula gidiyor mu?”

“Evet, gidiyor.”

“Kaçıncı sınıfta okuyor?”

“Orta ikiye gidiyor. Atatürk ortaokuluna gidiyor.”

“Alacağınız eve çok yakın.”

Emlakçı sakin, olağan bakışlı Çiğdem ve akrabaları çok şaşkın sanki bunlar gerçek değil bir düş gibi…

Adam kapatmış olduğu çantayı açtı yeniden. Durmaksızın konuşmaya başladı

“Bizim hiç çocuğumuz olmadı. Gitmediğimiz doktor kalmadı. Kız çocuklarını çok severim ben.

Size çok da uygunmuş aslında.”

“Siz hiç kolaylık göstermiyorsunuz ki… Fiyatta da inmiyorsunuz. Memuru, fukarayı hiç düşünmüyorsunuz. Nasıl alalım. Vazgeçtim artık. Sizden ev mev alınmaz.”

“Kız çocuğunuz için yeniden düşüneceğim” deyip yeniden pazarlığa oturdu.

Emlakçı tez elden kahveleri, çayları hazırladı ve limonlu maden suyu söyledi

Akşam karanlığı güç bela anlaşmaya varıldı. Acelesi vardı ertesi gün akşam İstanbul’a dönecekti. Biraz nefes aldırdı Kirman ailesine. İstediği bin Türk lirasında inat etti, elden alacaktı onu. Gece demedi doktor kardeşine koştu Çiğdem ile Servet. Nihayet bin lira ertesi güne hazırdı. Sabahtan öğleye kadar banka işlemlerini bitirdiler, çok az kalan miktar için Çiğdem’in doktor kardeşi kredi çekiverdi.

Nihayet, Çiğdem ve Servet tapuya yetişebildiler. İşlemler uzadıkça Servet burnundan soludu.

“Başlarım evine de…”diyerek öfkesini iyice belli etti. Küfre doğru giden cümleler sesli olmadı bereket. Onları sevenler sakinleştirdi. Boşuna demiyorlar Laz inadı diye. Çiğdem son dakikada tapudan dönülür diye ödü *sıdıyordu. Saat beşe çeyrek vardı. Çok şükür tapu alınmıştı. Alacak, verecek yoktu Karadenizli mühendisle. El sıkışıldı. Servet’e telefonunu verdi “Bir sorun olursa” diye.

Sorun çoktu su abonelikleri ayrılmamıştı, onlar ayrıldı. su tesisatı yukarıdan aşağıya iniyordu kapı girişinde kötü bir görüntüydü, üzeri güzelce kaplandı. Foseptik sorunluydu, çözüldü. Hiç aramadılar onu. Kendi sorunlarını kendileri çözdüler. Bahçe demirleri yenilendi, arkadaki apartman sakinleri yünlerini yıkayıp kuruttular. Deterjanlı su döktükleri için uyarıldılar o kadar ciddi bir sorun yaşanmadı.

Beş yıl sonra bir yaz günü evlerinin önünden ağır ağır beyaz bir otomobil geçiyordu. Dış kapının önünde yavaşladı. Yarı açık pencereden dışarı baktı kadın.” Çok güzel, bıraktığımızdan daha yeşil” dedi kadın. Adamın saçları kırlaşmıştı epey, şoför koltuğundan başını dışarı uzatmıştı ki Çiğdem kimi aradınız diyecekti; sözcükler boğazında düğümlendi.

“Beni tanıdınız mı? “Dedi. Evin olabilecek sorunlarını sıraladı bir çırpıda.

“Sizi nasıl tanımam. Bize kök söktüren eski ev sahibi olarak ”dedi ve gülümsedi hafifçe.

“Çok iyi bakmışsınız bahçeye. Yeni ağaçlar yetiştirmişsiniz.”

“Diktiğiniz erik ağacı bol akma yaptı ve öldü. Onun yerine yenidünya diktik. Çekirdekten çıkanlar da var onlara da kıyamadık.”

Krem rengi şapkasını çıkardı. Çiğdem eve davet etsem mi diye düşünürken

“Size söylemem gereken bir şey var. Söylemezsem içim rahat etmeyecek. ”Son derece acele acele cümleleri sıralıyordu. Sizden elden aldığım bin Türk lirasını uçakta çaldırdım biliyor musunuz? Bana yaramadı o para. Bu saatten sonra söylemem ne işe yarar bilmiyorum.” Cümlesi bitince aracı çalıştırdı ve gitti. Çiğdem mıhlanmış gibiydi. Yüreğini tutundu, yürek atışlarını dinledi.” Ahlar yerde kalmaz yerini bulur” dedi içine gülümserken, hayat arkadaşı dış kapıdan içeri girdi.

“Sen de değişiklikler var gibi” dedi. Bir çırpıda olanı biteni anlatıverdi.

Beş altı yıl kimse karışmadı bahçeye. Küçücük orman yaptı. Balkonların önlerini mavi, mor, beyaz, pembe sarmaşıklarla donattı. Çay, kahve içerken, akşam yemeklerini balkonda yerken, onları izlemek keyifli geldi Kirman ailesine. Sonraları bahçeye tamah edenler oldu, uzun sürmedi bu sevda. Toprakla uğraşacak zamanları kayıptı. Bahçe tümüyle onlara kaldı. Gala çiçekleri, zambaklar, renk renk güller, mis çiçekleri, acem gözleri, patlıcan çiçekleri, sardunyalar sıralanmıştı. Kimi bahçe demirlerinden, kimi saksılardan beni görün diye sarkıyordu adeta. Baharda çiçekleriyle ve kokularıyla gelip geçeni hayran bırakıyordu. Manolyaya tamah etmedi karşı komşuda vardı.

Sokak kedileriyle de gül gibi geçindi çekirdek aile. Mahallede hayvan sevenler ve sevmeyenler vardı. Zamanla alıştılar.

Zaman kırık bir testiden akan su gibi akıp gibi akıp gidiyordu. Bir gün pazaryerinde karşılaştı Çiğdem Karadenizli mühendisle. Selamlaştılar.

“Armut alanda evimiz var. Yazları geliyoruz. Biz Marmaris’i pek seviyoruz.” dedi.

“Gözüm arkada değil siz bir karış toprağı yeşertiyorsunuz “diye ilave etti.

“Teşekkür ederim.” Dedi.” Yolunuz düşerse, çaya, kahveye beklerim diyecekti ki çoktan gidivermiş. Uzun bir süre karşılaşmadılar.

Çiğdem ile Servet’in biricik kızları okullarını bitirdi, Marmaris dışına çıktı. Üniversiteyi dereceyle bitirdi. Felsefe üzerine yüksek lisansını yaptı ve doktoraya başladı. Öte yandan özel bir okulda rehber öğretmen olarak göreve başladı, birkaç yılı geçiverdi. Öğretmen bir hayat arkadaşı buldu, evlendi. Menekşe Apartmanını onlar yeşillendiriyor şimdi. Minik ekler yaptılar, nane, reyhan, fesleğen gibi.

Marmaris sokaklarında dalgın dalgın yürürken, çark-ı felek çiçeği karşısına çıktı. Durdu çiçeğe hayran hayran baktı. Tıp ki saat gibi düzeneği vardı. Akrep ve yelkovan ayarlı. Mor çizgili desenlere gözlerini gezdirdi. Çiçeği eline aldı, okşadı. Belleğinden zamanı durdurmayı geçirdi.

“Biliyorum Armut alanlıyız artık. Senin bir kökünü güzde Armut alana göçüreceğim. Azıcık canın yanacak bana darılma! Seni Servet’e götüreceğim. Çark-ı felek çiçeğini aldı, özenle peçeteye sardı. Cebine yerleştirdi. Armut alan dolmuşuna doğru yürüdü. Durakta bekliyordu dolmuş. Boş tek koltuğa oturdu.

İçeriye krem rengi oldukça şık şapkalı, düzgün giyimli, tıraşlı, kır saçlı bir beyefendi ön taraftaki boş koltuğa oturdu. Elinde iki poşet minik lokum poşetleri vardı. Minibüs biraz hızlı gidiyordu. Sesini duyuramadı. İneceği yeri biraz geçince indirebildi yolcusunu sürücü.. Yalpalayarak kapıya yaklaştı. Ağır ağır indi. Öfkeli sözcükleri arkadan savruldu. Sürücü hiç tınlamadı.

Çiğdem tanımıştı yılların sürüklediği öykü kahramanını. Onun ise kimseyi tanıyacak takati yoktu. Kendini yokladı Çark-ı felek cebindeydi. İç sesiyle gülümsedi.” Servet mutlaka sever seni” diyerek yüreğine elini götürdü. Hayat bir sınav mıydı? Çiğdem yine derste miydi, oysa son verelim bu derse demişti.

Duru evlenecekti, Menekşe apartmanında otururlar artık. Armut alana alışmalıydılar.

Dünyayı akrep ve yelkovan döndürüyordu. Daldı gitti Çiğdem. Az kalsın geçip gidecekti. Durağa çakıldı gözleri

“Durakta inecek var !”

Hatice Altunay

. *malamat:rezillik, kepazelik.

*ödü sıdmak:çok korkmak

3 Yorumlar

dekotren Mayıs 16, 2021 - 11:18 pm

Aramızda olmandan onur duydum. Daha nice paylaşımlarda beraber olmak dileiğyle

Yanıtla
Hatice Altunay Mayıs 17, 2021 - 8:15 pm

Emeğinize sağlık Gülseren Akdaş arkadaşım. Sağlıkla kalalım.

Yanıtla
mplrs.com Ocak 30, 2023 - 4:58 am

Thx!

Yanıtla

Yorum Yap